Bağlar
Ankara'nın dört bir yanında şimdilerde hepsi birer yoğun yerleşim alanı olan ve bir zamanlar Ankara'lıların yazları şehir sıcağından kaçarak yazı geçirdikleri ve bağ bozumuyla şehre döndükleri bağ semtleri vardı. Kurtuluş savaşı sonunda Rumlar ve Ermeniler Ankara'dan göçüp gittiklerinde Ankara'yı saran bağların çoğu boş ve sahipsiz kalmıştı. Bu bağların bir kısmında katolik aileler yaşamlarına devam ederken, özellikle terkedilmiş ve harap olanlar devlet tarafından Ankara'lılara satılmıştı.
"Ankaram" kitabı yazarı Şerif Erdoğdu’ya göre Ankara çevresinde 32 bağ ve bahçe semti olduğunu yazmaktadır. Bunların bir kısmı, Keçiören’de Çoraklık, Kızlarpınarı, Mecidiye, Hacıkadın Deresi, Karabağ, Solfasıl , Çin Çin Bağları, Karaca Kaya, Samanlık, Abidinpaşa, Kınalı Köşk, Frenközü , Seyran Bağları, Dikmen, Çankaya, Yukarı Öveç, Aşağı Öveç, Keklik, Çatlaklı, Söğütözü, Pamuklar Çiftliği, Etlik Bağları, İğdelidere ve Ayvalı olarak sayılabilir.
Bu bağ semtleri çoğunlukla yüksek yerlerde veya dere vadilerinde olurdu. İçlerinde en çok bilinenleri kuzeyde Hacı Kadın deresi boyunda Keçiören, Hatip Çayı ve Ankara çayı ile Çubuk çayı boyunda Etlik, İğdelidere ve Ayvalı bağları, Dikmen deresinde Dikmen, Çin Çin bağları, İncesu deresi vadisinde ise Kavaklıdere, Çankaya, Küçük Esat, Seyran Bağları bulunurdu.
Ankara'da bugüne kalan bağlarından Vehbi Koç'un Keçiören'deki bağının bir kısmı VEKAM olarak faaliyet göstermekte, Kavaklıdere'de Tunalı Hilmi beyin kızı Sevda (And) Hanımın şaraplık üzüm bağından son kalan ev Kuğulu Park yanında korunmakta, 1936 yılından kalan ve yapılaşmaya direnen Gazi Osman Paşa'daki Papazın Bağı'da halen turistik hizmet vermektedir.
Bu bağlarda bir yada iki ahşap-kağir bağ evleri, bahçeler, Ankara üzümleri, alıç, armut, gibi meyvalıklar bulunurdu. Genellikle bağların içinden küçük dereler geçer, bağın suyu ya bu derelerden yada kuyulardan sağlanırdı. Genellikle bu derelerin çevresinde kavaklıklar, söğüt ağaçları vede meyve ağaçları yoğunlukla bulunurdu.
1930-1960 yıllarında Ankara'lılar kışın henüz kent sınırları itibariyle Ulus ve çevresini aşmayan sınırlar içinde otururlar, bahar geldiğinde Nisan sonu Mayıs ayı başında çevrelerindeki sahip oldukları bağ evlerine göç ederler, Ekim ayının sonuna kadar buralarda kalırlardı.
Maalesef günümüzde bu bağ bölgelerinin hemen hepsi kentsel yapılaşmaya açılmış bölgeler olarak eski yeşil alan niteliklerini tamamiyle yitirmiş ve artık Ankara'nın bağ yaşantısı, kültürü ve gelenekleri bu yanlış kentleşme politikalarının neticesinde tamamiyle yok olmuştur.
Bugün çok az da olsa birkaç bağ evi restorasyonla kurtarılmış ve günümüze Ankara tarihinin bu güzel olgusunu numune olarak yansıtabilecek durumda kalmıştır.
Etlik Bağı
Etlik'de Aşağı Eğlence bölgesine yakın Yukarı Kuyuyazısı mevkiinde bulunan bağımız 1927 yılında Milli Emlak'tan satın alınmıştı. Tapusu ancak 1939 yılında çıkan bağımız 16,5 dönüm bir alanı kapsıyor ve doğu sınırından Ayvalık yolu geçiyordu.
|
Etlik Bağının Tapu Krokisi |
|
Etlik'te Bağ Evi ve Ankara Görünümü |
Günümüzde Etlik caddesi ile Karlıova sokak arasında bölgedeki yerleşimin içinde bir küçük bir dere ve güzel bir bağ evi vardı. Bu bağ evinin Ankara'ya bakan cephesinde geniş bir terası vardı. Uzun yıllar kiraya verilmiş olan bu bağ evi 2 katdan oluşmakta idi. Evin Ankara'ya bakan bölümünde su ve buzdolabı ihtiyacını karşılayan bir kuyu bulunurdu. Uzun yıllar bağda elektrik olmadı. Geceleri lüks yada gaz lambaları ışığı altında geçirilir, yemekler ise gaz ocağında pişirilirdi. Bağdaki evimizin alt katında oturan kiracımızın çok iyi bir insan olduğunu ancak bağa yeteri kadar ilgi göstermediği hatırımda kalmıştı. Kiracımızın bağ ile şehir arasında gidip geldiği siyah, sepetli eski bir motosikleti vardı. Bağ ziyaretlerimizde en çok ilgimizi çeken bu motosiklet olurdu. Bu motosiklete bindirilme ve kısa da olsa bağ çevresinde dolaştırılmak bizim için en büyük ödül olurdu.
Aslında diğer bütün Ankara bağları gibi bir üzüm bağı niteliği taşıyan bahçe içinde ayrıca vişne, armut(kış armudu-Ankara armudu), alıç, zerdali, üvez, iğde, ceviz, kavak gibi ağaçlarda yoğunlukla bulunurdu. Üzüm kütüklerinde genellikle yenilebilecek kalitede beyaz yuvarlak taneli üzümlerinin olduğunu hatırlıyorum (Keskin-Hasandede). Bir miktarda Orta Anadolunun kara (Kalecik Karası) üzümleri vardı.
|
Bağ Evinin terasında |
|
Bağda yetişen Keskin-Hasandede Üzümü |
Bağ komşularımız arasında İsmail Hakkı Tonguç ve Kadri Yörükoğlu aileleri de vardı.
Birde "yumurtacı" diye anılan bir komşumuz daha vardı.
Bahar aylarından başlamak kaydıyla yazın ailemizin hemen hemen tüm çocukları bu bağ evinde veya günübirlik pazar piknikleriyle bağda vakit geçirmekten büyük zevk alırlardı. Çocuklar bir yanda oynarken ve açık havada evden getirilen yemeklerini yerlerken aile büyükleride koyu ağaç altı sohbetlerine dalarlardı.
|
Aile bir sohbette- Etlik-1960
1962 yılında Ankara Belediyesi bu bölgede yapılan yeni imar planı ve kadastro çalışmalarıyla Etlik 1756 ada ve 3 parselde bulunan 16,492 m2 lik bağın, 3,750m2 si Ankara-İstanbul Devlet karayoluna, 3,126 m2 si yeşil alana, 2,384 m2 de zaiyat olarak istimlak edilerek geriye parselasyona tabi 7,100 m2 bırakılmıştır. Bağımızdan parselasyon çalışmasıyla geriye elimizde 11 parsel kaldı. Üstelik yeşil olarak istimlak edilen yaklaşık 3 dönüm arazi daha sonra belediye tarafından satılarak yeni imar alanları haline getirildi. 1962 de bağımızın önemli bir kısmında o zamanki adıyla "Ankara-İstanbul Devlet Karayolu" açılması için istimlak çalışması başlatıldı. Bu istimlak çalışmalarında aileyi en çok etkileyen dereboyunda bulunan ve özellikle kavak ağaçlarının kesilmesiydi. Gölgesinde nice yıllar aile fertleri toplanmış, sohbet etmiş, yemekler yenmişti. Aile halâ bu ağaçlardan kalan parçaları ve kurutulmuş kavak yaprakları bir anı olarak saklamaktadırlar.
Bu yolun karayolları idaresi tarafından mı yoksa belediye tarafından mı istimlak edilerek açılmaya başlandığına dair bir sürü yazışmalar yapıldığı halde ne belediye nede karayolları projeyi üstlenmedi ve istimlak mercii uzun bir süre anlaşılamadı. Karayolları bu yolu belediye açıyor, belediye de Karayolları açıyor diye itirazlar dilekçelerine cevap verdiler. Ancak yol yapımında Karayollarına ait yol makinaları çalışmaktaydı. Yapılan itiraz ve açılan tazminat davalarıyla 1972 yılına kadar bu süreç devam etti ve nihayet bir miktar tazminatlar alınabildi. Böylece 1962 de başlayan daha sonra projesi değiştirilen ama bağımızın önemli bir bölümünün istimlak edilmesine sebep olan bu devlet karayolu projesi sayesinde, 10 yıl içinde bağımız giderek bağ özelliğini kaybetti ve ilerleyen yıllarda parselasyon ve imar çalışmalarıyla da bozuk kentleşmeye teslim oldu.
Aslında bu süreç Ankara'nın diğer bağ semtlerinde de benzer şekilde işlemiştir. Bu nedenle 1959 yılında o dönem Münakâlet Vekaletinin (Ulaştırma Bakanlığı ve Karayolları İdaresinin) belediye eliyle yürüttüğü yeni yol ve imar planlarıyla başlayan Ankara bağlarının yokoluş sürecinin, 1962 yılından itibaren hızlanarak devam ettiğini ve 1970 lere gelindiğinde Ankara bağlarının birer birer belediyeler eliyle ve yanlış kentleşme politikalarıyla 10 yıl içinde kişiliksiz ve çarpık yapılaşmayla yokedildiğini söyleyebiliriz.
İlerki yıllarda gördüğümüz az da olsa kurtarma ve restorasyon çalışmaları bu önemli kültür hazinesinden kalan ancak bir kaç numunenin yaşatılabilmesi çabasından öteye gidememiştir.
Faydalanılan kaynaklar :
1) Ankaram - Şerif Erdoğdu, Kültür Bakanlığı-1999
2) Eski Ankara Bağ Evleri Yaşantısı - Mehtap Türkyılmaz, Konferans- 1912
3) Bir Eğitim Devrimcisi, İ.Hakkı Tonguç - Engin Tonguç -1997
4) Cumhuriyet Bayrağı Altında - Ceyhun Atuf Kansu - 1998
5) Ankara'nın Eski Bağ Evleri - İlber Ortaylı - Ankara Dergisi C1-S1 Ekim 1990
6) Metin A. KANSU Arşivi
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder